“Eller ve Şiir ve Şair”
Şiir ya; sebebimiz hayata, an be an soluklandığımız liman…
Eller hakkında nice Şiir’ler yazıldı dostlar. Eller ki; birbirine hasret nice buluşmalara tanık oldu da, nice Aşk’lar tarihlere kazındı…
Gün; Şiir, eller ve Şair…
Şiir’le başlayalım. Eller ve Şair’lerle devam edelim o zaman…
*****
“Şiirimiz karadır abiler!” demiş Ece Ayhan. Bu nasıl bir deyiş? Acaba ne demek istemiş? Eklemiş ardına:
“Kendi kendine çalan bir davul, zurna,
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan.
Taşınır mal helâlarında kara kamunun,
Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir…
Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler…
Şiirimiz her işi yapar abiler!
Valde Atik’te Eski Şair Çıkmazı’nda oturur.
Saçları bir sözle örülür, bir sözle çözülür.
Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta,
Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir…
Dirim kısa, ölüm uzundur cehennette herhal abiler…
Şiirimiz gül kurutur abiler!
Dönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanın,
Taşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga’ya kaçan,
Gamze şeyli pek hoş benli son oğlunu,
Suriye hamamında sabuna boğmasının şiiridir…
Oğullar, oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler…
Şiirimiz erkek emzirir abiler!
İlerde kim bilir göz okullarına gitmek ister.
Yanık karamelalar satar aşağısı kesik kör bir çocuğun,
Kinleri henüz tüfek biçimini bulamamış olmakla,
Tabanlarına tükürerek atış yapmasının şiiridir…
Böylesi haftalık resimler görür ve bacaklanır abiler…
Şiirimiz mor külhanidir abiler!
Topağacından aparthanlarda odası bulunamaz,
Yarısı silinmiş bir ejderhanın düzüşüm üzre eylemde.
Kiralık bir kentin giriş kapılarına kara kireçle,
Şairlerin ümüğüne çökerken işaretlenmesinin şiiridir…
Ayıptır söylemesi, vakitsiz Üsküdarlıyız abiler…
Şiirimiz kentten içeridir abiler!
Takvimler değiştirilirken bir gün yitirilir.
Bir kent ölümünün denizine kayar dragomanlarıyla,
Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?”
*****
Ve eller!…
Murathan Mungan da,
“Sağ elinden bilirler, solak şairin hünerini.
Kumaşına makas vuran sof maharetini…
Aklı çapraz tayin edip gövdeye,
Ele gelir şiir dediğin cisim.
Bir zaman tenhada külçelenip,
Sonra ellere gider…
Sağı solu belli değildir.
Kınından ve kılıfından çıkanın;
El oğlunun, kalabalık hükmünün.
Parmak sayanın.
Ne yazarsa gününe…
Zamanla iç içe geçer iki elin…
Okumaya sökene,
Öldükten sonra görünürsün.
Çünkü zamanın harfleri içine işler.
Birinci el okunur, ikincisi zamanı bekler.
Ya da nafile her bir dediğin…” demiş; “İki El, Şiir” adını verdiği Şiir’iyle, “Solak Defterler” kitabında…
Buyurun “El ve Şiir”, üç Şair’in kaleminden kısa kısa…
*****
Önce Nâzım – Elleriniz ve Yalana Dair…
Bütün taşlar gibi ve karlı,
Hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
Bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benzeyen elleriniz…
Arılar gibi hünerli, hafif.
Sütlü memeler gibi yüklü,
Tabiat gibi cesur ve dost yumuşaklıklarını,
Haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz…
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
Bu dünya ellerinizin üstünde duruyor…
Ve insanlar; ah, benim insanlarım!
Yalanla besliyorlar sizi…
Halbuki, açsınız.
Etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.
Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya;
Göçüp gidersiniz, bu her dalı yemiş dolu dünyadan…
İnsanlar; ah, benim insanlarım!
Hele Asya’dakiler, Afrika’dakiler,
Yakın Doğu, Orta Doğu, Pasifik adaları
ve benim memleketlilerim…
Yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu.
Elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız.
Elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz…
İnsanlarım; ah, benim insanlarım!
Avrupalım, Amerikalım benim.
Uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi.
Ellerin gibi tez kandırılır, kolay atlatılırsın…
İnsanlarım; ah, benim insanlarım!
Antenler yalan söylüyorsa,
Yalan söylüyorsa rotatifler,
Kitaplar yalan söylüyorsa,
Beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların.
Dua yalan söylüyorsa,
Ninni yalan söylüyorsa,
Rüyâ yalan söylüyorsa,
Meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa.
Yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ay ışığı.
Söz yalan söylüyorsa,
Ses yalan söylüyorsa,
Ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
Herkes yalan söylüyorsa…
Elleriniz balçık gibi itaatli,
Elleriniz karanlık gibi kör,
Elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
Elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız;
Bu ölümlü, bu yaşanası dünyada.
Bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir…”
*****
Ve Ümit Yaşar Oğuzcan dostlar – Önce Ellerin…
Önce ellerini gördüm; nasıl aydınlıktı öyle!
Yıllardan bir yıl, vakitlerden bir akşam.
Kovdu çevremden bütün kötülükleri.
Önce ellerin!
Önce ellerini gördüm; tuttum, bırakmam…
Bilmezdim eskiden ben bu şafakları.
Öğrendim nasıl da güzelmiş yeryüzü.
Bir mutluluk yayılır avuçlarından.
Önce ellerin!.
Benim dinlediğim, ellerinin türküsü…
Yağmur mu yağan, öyleyse dinle!
Islandım, üşüdüm senden uzakta, beni bırakma!
Tut ki sensizlik bir ölüm başka türlü.
Önce ellerin!
Önce ellerin geliyor aklıma…
Bir büyük resim çiziyorum gökyüzüne, seyret!
Şu bulut ellerin işte; mutlu, serin, beyaz.
Ne güç bu rengi bulmak, bu rengi vermek sana.
Önce ellerin!
Ellerin bir duygudur, anlatılmaz…
Gün olur hüzünlü bir musikidir duyduğum.
Ellerinde keman telleri, piyano tuşları.
Öyle bir yaşamaksın ki, hiç yaşamamak.
Önce ellerin!
Önce ellerin, sonra bu gözyaşları…
Dupduru yeraltı nehirleri gibi,
Öyle aydınlık gülüşün kadar.
Her şey bir gün çekilir, biter ve ölür.
Önce ellerin!
Ve yokluğumuzda sonra ellerin yaşar…
Ellerin anlatır sabahın olduğunu.
Ellerin yoksa bil ki, gece ve karanlık.
Mevsimler onlarla değişiyor görüyor musun?
Önce ellerin!
Anlasana, ellerindeyim artık…
*****
Ve en son Gülten Akın – Eller İlâhisi…
Ellerini görsem oğlumun!
Uzun, esmer parmaklı ellerini,
Onları özlüyorum.
Üç yaşına yağan karda;
Kızarmış, ısıttım öpe hohlaya…
Ozanca el-ücra çağrışımı yapan,
Alucra kışları.
Bir elim elinde, sabaha dek.
Öteki yorganının üstünde,
Üşümezdi artık; örttüm, sardım ya…
Görsem ellerini oğlumun!
Ardında bağlı durmasa,
Kalmasa Alucra sisler içinde.
Gevaş’a kurtlar inmese.
Cano kızak yap oğluma.
Uçar gider göle doğru.
Çığ düşer, Artos’a salma…
Ellerini görsem oğlumun!
Dizgini tutarken atının üstünde;
Sağrısı, yelesi al ürpermede.
Ferhan, usul usul titrese…
Ellerini görsem oğlumun!
Yeşil söğüt dalını incelikle;
Kuş sesleriyle değiştiğinde,
Beş yaşında çalışkan ellerini,
Uçtu gitti kitapların ardında.
Uçtu gitti, kalemlerin ardında…
*****
Ya İlhan Berk; kısacık ama olabildiğince derin dizelerde…
Bu nasıl bir Şiir, hani o eller nerede?
“Aşk ki küçük dağ köyleridir…”
diyordum, yüzünle çıktığım…
Uzat ellerini, küçük sürgünüm.
Uzat bana.
El eledir çünkü; Aşk’la, Ölüm…
*****
Deniz kokuyor buralar hâlâ!
Ve Umut, buram buram.
Hissediyorum, Aşk kokusu da var havada…
Gün, Şiir… Gün, Sevgi… Gün, dostluk ve paylaşım…
Güzel bir günün sabahından; tüm dostlarıma Sevgi ve selamlarımla…
- Fikret KIZILOK - 21 Eylül 2021
- “Eller ve Şiir ve Şair” - 10 Eylül 2021
- Walking Dead Özkan - 31 Ağustos 2021
- Stefan ZWEIG - 18 Ağustos 2021
- Rüştü ONUR - 2 Ağustos 2021
- ŞİİR VE AŞK… - 14 Temmuz 2021
- Frida KAHLO - 5 Temmuz 2021
- Adile NAŞİT - 16 Haziran 2021
- Türkçemiz ve Şiir - 7 Haziran 2021
- Pablo Neruda ve Nazım - 4 Haziran 2021